Etsiz Çiğ Köfte – “kimsecikler bana ilişmesin…”

İhmalkâr bir blogger olarak yemek blog tarihinde yerimi alır mıyım bilmiyorum, ama zaman ayırmam gereken dokuz taraktaki dokuz yüz bez düşünülecek olursa en azından kendi kendimi affetme ihtimalim artabilir. Bu uzun girizgâh cümlesinin özeti; zaman sıkıntısı çekiyordum, çekiyorum, çekeceğim. Saatler, dakikalar bana yetmiyor. Bir günü üç gün gibi yaşamaktan bitap düşüyorum. Sonra bir an geliyor, “kimsecikler bana ilişmesin, biraz mutfakta olacağım” diyorum ve sanki herşeye sihirli bir mola vermiş oluyorum. Biliyorum, gün gelecek, bu molalarımı özleyeceğim.

Geçmişi sürekli özleyen biri olarak, her ne kadar “yeni”ye hep açık olsam da geçmiş, gitmişe olan hasretim hiç bitmez. “O günleri” ararım, sorarım, belleğimde bulurum, yad ederim, arada gider gelirim geçmişte bir yerlere, sonra herşeyi eski yerine koyar, paketler, kapakları kapatırım, tekrar buluşuncaya kadar gizli kapıları örterim. Bugün de geçmişte bir yerlerde kalmış bir lezzetle ve onun bana getirdiği anılarla buluştum. En son ne zaman yediğimi hayal meyal hatırladığım, iyi ve temiz yapıldığında etlisinin makbul olduğu, ama etsizinin de pekala damak çatlatan bir lezzete sahip olduğu, hele de acı lezzetleri sevenlerin bayıldığı çiğ köfte. Ailecek tek favorimiz olan Ankara-Konya yolundaki kebap restoranı Hacı Baba’daki aile yemeklerini hatırlatan, daha çok özleten çiğ köfte. Hiçbir pişirme işleminden geçmeden ellerinizin altında lezzete kavuşan bulgurun en ilginç hallerinden biri olan çiğ köfte. Nerdeeee bizim yöresel biber salçalarımız diye diye yaptığım çiğ köfte:))

IMG_0091.JPG

Malzemeler:
– 3 su bardağı ince bulgur (en incesi olsun mümkünse)
– 2 orta boy kuru soğan
– 3 diş sarımsak
– 2 çorba kaşığı domates salçası
– 3 çorba kaşığı acı biber salçası
– 1 çorba kaşığı tatlı biber salçası
– 3 çorba kaşığı zeytinyağı
– bir demet maydanoz
– tuz
– karabiber
– pulbiber
– isot
– 2-3 küçük çay bardağı el yakmayacak kadar sıcak su

Yapılışı:
Geniş bir yoğurma kabına bulguru koyalım. Üzerine soğan ve sarımsağı rendeleyelim. Salçaları ve zeytinyağını ekleyelim. Tuzu ve baharatlarını da ekleyip yoğurmaya başlayalım. Yoğurma işleminin püf noktası, suyu gerekli oldukça, az miktarlarda eklemek. Yoğurdukça bulgur birbirine yapışmaz hale gelince suya ihtiyaç olduğunu göreceksiniz. Amacımız, elimizin friksiyon hareketiyle baharatların ve salçanın lezzetini ve doğru miktarlardaki suyu birleştirerek bulguru “pişirmek”. Kıvamı ne çok yapış yapış, ne de çok kuru olmalı. Arada ufak parçalar alarak tadına bakıp daha ne kadar yoğurmanız gerektiğine karar verebilirsiniz. Zaten ufak parçalarla tadına bakmak yerine benim gibi yemeğe başlarsanız bilin ki çiğ köfteniz olmuştur:) İyice yıkadığınız ve ayıkladığınız maydanozu ince kıyıp köfte harcımıza ekleyelim. Biraz karıştırıp avcumuzun içinde sıkıp servis tabağına döşeyelim. Marul ve limon, çiğ köfteye çok yakışıyor. Afiyet olsun.

Muhallebili Kemalpaşa Tatlısı – İyi ki doğdun annem!

Bugünün benim hayatımda ve blogumun yayın hayatında anlamı çok büyük. Bugün, rahmetli annemin doğumgünü ve onun güzel hatırasını yaşatmak için başlattığım blogun da ikinci yıldönümü. Annem yaşasaydı 66 yaşında olacaktı ve eminim benim hayatımda herşey bugün olduğundan çok daha farklı olacaktı. Bir insan, annesini kaybedince kaç yaşında olursa olsun illa ki öksüz kalıyor. Hayatın mutlak gerçeğini tokat gibi hissediyor yüzünde. Değiştiremeyeceği bu gerçek karşısında, keşkeler okyanusunda nefessiz kalıyor. Tutunacak o dal hiç çıkmıyor karşısına, yüzeye çıkıp alınacak o nefese hiç gelmiyor sıra. Tek teselli, yaşanmışlıklar oluyor; geriye kalanlar, biriken hatıralar. Ben bugün dönüp baktığımda yaklaşan bayramın da etkisiyle annemin bayram sofraları geliyor gözümün önüne. Birbirinden leziz yemeklerin ardından annemin kendi elleriyle açtığı, her bayramda aynı mükemmelliği ile kendine hayran bırakan ev baklavası gelirdi masaya. Bu bayramda da ev baklavası tarifim yok maalesef – belki başka bir bayramda olur – ama sizlere farklı, yine de bildiğiniz bir tatlı önerim var. Hem de yazın sıcağında ferahlatıcı ve zahmetsiz oluşuyla ilginizi çekebilir.

20140723-092058-33658414.jpg

Blogun yıldönümü münasebetiyle içinde damla sakızı olan bir tarif paylaşıyorum bugün ve diyorum ki anneciğim, uzaklarda bir yerde, yanıbaşında babamla birlikte doğumgününü kutluyorsun biliyorum, ben de bugün burada senin için bir mum yakacağım; iyi ki doğdun anneciğim!

Malzemeler:
– bir paket Kemalpaşa tatlısı
– bir litre süt
– 6 çorba kaşığı toz şeker
– 4 çorba kaşığı un
– 2 çorba kaşığı nişasta
– 3-4 küçük parça damla sakızı
– bir tatlı kaşığı sıvı vanilya
– bir çorba kaşığı tereyağı

20140723-092318-33798342.jpg

Yapılışı:

Kemalpaşa tatlısı, paketinin üzerindeki tarife göre yapılır. Delikli kepçe ile şerbeti süzdürülüp soğuması için bir tepsiye alınır. Muhallebi için un, nişasta ve şeker sütün içine karıştırılıp pişirilir. Koyulaşmaya başlayınca ezilen damla sakızları muhallebiye eklenir ve ocak kapatılır. Beklemeden vanilya ve tereyağı da eklenir, ve hızlıca çırpılır. Çırpma işlemini el blendırı ile yaparsanız tatlıyı daha kolay kesebilirsiniz. Kemalpaşa tatlıları arzu edilen bir servis kabına alınır. Bu kap, büyük bir borcam tepsi de olabilir, ya da birkaç tane tatlıyı bir arada koyabileceğiniz küçük kaseler de olabilir. Karıştırılarak ilk sıcağı giderilen muhallebi, Kemalpaşa tatlılarının üzerine dökülür. Bir gece buzdolabında bekletilir ve ister dilimleyerek, ister kaseler tabağa ters çevrilerek üzeri şam fıstığı ya da hindistan cevizi ve yahut tarçın ile süslenerek soğuk olarak servis edilir. Afiyet olsun.

Kakaolu Muzlu Kek – Şipşak anlar için şipşak bir tarif

Yumuşacık bir keke kim hayır diyebilir? Peki ertesi güne ve hatta daha ertesi güne de yumuşacık kalabilen bir keke? Çayın da kahvenin de yanına çok yakışan bu kek, bu aralar bizim ev halkının favorisi. Bu kek ve her kek yapımıyla ilgili birkaç ipucu:
– yumurtalarınız illa ki oda sıcaklığında olsun
– kek hamurunuzu kalıba dökmeden önce yeterli olacak miktarda karıştırın, fazla karıştırmak hamurda hava kabarcıkları oluşturur ki bunlar kekin kabarmasına engel olurlar
– kalıbınızı tereyağı ile iyice yağlayın, unlamayın
– kek pişerken fırının kapağını hiç açmayın

20140719-212756-77276143.jpg

Malzemeler:

3 yumurta
1 su bardağı toz şeker
1 su bardağı süt
1 su bardağı zeytinyağı
1 paket vanilya ya da 1 çay kaşığı sıvı vanilya özü
1 paket kabartma tozu
3 yemek kaşığı kakao
2 1/2 su bardağı un
3 tane olgun muz

Yapılışı:

Yumurtalarla şekeri köpürene kadar çırpalım. Sütü ve zeytinyağını da ekleyip tekrar karıştıralım. Muzları çatal yardımıyla ezelim ve sıvı vanilya özü ile karıştıralım. Toz vanilya kullanıyorsanız un ile birlikte katın karışıma. Muzları diğer sıvı malzemelerle mikser yardımıyla karıştıralım ve unu, kabartma tozunu (kullanıyorsanız toz vanilyayı) ve kakaoyu ekleyelim. Tahta bir kaşık ile iyice karıştıralım. Yağlanmış kek kalıbına karışımı döküp 370F (185C+-) derecede 35-40 dakika pişirelim. Kürdan testi yapalım: keke batırıp çıkardığınız kürdan temiz ise yani kek hamurunun bulaşığı yoksa üzerinde, kekinizin içi de pişmiş demektir. Keki fırından alıp kalıbının içinde iken üzerine önce bir kağıt havlu, sonra da temiz bir mutfak havlusu örtelim. Bu şekilde el değecek bir sıcaklığa indirelim. Sonra da soğutma telinin üzerine kalıbı ters çevirip kekimizi kalıptan çıkaralım ve oda sıcaklığına indirelim. Kekiniz tamamen soğumadan dilimlemeyiniz. Afiyet olsun.

İftar Sofrası – İftariyelikler

photo 1

İftar sofralarının geleneksel Türk mutfağında çok özel bir yeri vardır. Özenle hazırlanmış, hafif ama besleyici yiyeceklerle oruç açmak ve ardından ana yemeklere geçmek uzman doktorlar tarafından tavsiye edilen Ramazan beslenme önerileridir. Benim çok sevdiğim dostlarım için geçenlerde zevkle hazırladığım iftar sofrasından iftariyelik örnekleri sunmak istiyorum bugün. Ana yemek öncesi, oruçtan çıkan mideleri hazırlayan ve fazla bir yük oluşturmayan iftariyeliklerin baştacı tabii ki hurma, zeytin çeşitleri ve hafif mezelerdir. Benim soframda da hurma ve zeytinlerin yanı sıra meze olarak humus, kahvaltılık çemen ve enginar ezme vardı. Pastırmalı puf böreğin tamamlayıcı lezzeti olarak pastırmalı kürdan sarma kanepelerim vardı. Son olarak mezelere eşlik etmesi için Ramazan’ın olmazsa olmazı ev yapımı Ramazan pidesi ve ferahlatıcı serinliğiyle susuzluk giderici ev yapımı limonatamız vardı. Pastırma ile tatlandırılan iki lezzetin çok kolay tariflerini paylaşmak istiyorum sizinle: pastırmalı puf börek ve kürdan sarma kanepeler.

Pastırmalı Puf Börek için malzemeler:
20 börek
  • 10 adet kare milföy hamuru
  • 15-20 yaprak pastırma
  • iki küçük domates
  • bir su bardağı rendelenmiş kaşar peyniri
  • yumurta sarısı

photo 3

Yapılışı:
Milföy hamurlarımızı oda sıcaklığına getirelim, tamamen erimiş olsunlar. Bu arada pastırmaları küçük kareler halinde keselim, domatesleri küp küp doğrayalım ve hepsini kaşar peynirleriyle karıştıralım. Bir küçük püf noktası: böreğin içinde sulanma yapmaması için domateslerin çekirdeklerini çıkaralım, kabuklarını soyalım, sularını mümkün olduğu kadarıyla sıkalım. Karıştırdığımız iç malzemesini, iki üçgen elde edecek şekilde kestiğimiz milföylerin her birine üçgenleri köşeden köşeye yine üçgen olarak kapatacak şekilde yerleştirelim. Kenarlarını parmaklarımızla, iyice yapışacak şekilde bastıralım. İsterseniz milföyleri henüz kare iken azıcık unlayıp merdane yardımıyla biraz büyütebilirsiniz. Boyutları küçük olunca daha bir atıştırmalık havasında oluyor bu börekler. Yirmi tane börek elde etmiş olacaksınız. Üzerlerine bir çorba kaşığı su ile çırpılmış yumurta sarılarını fırça ile sürelim. 375F (190C) derecede ısıtılmış fırında 25 dakika ya da üzerleri kızarana kadar pişirelim. Afiyet olsun.
Pastırmalı Kürdan Sarma Kanepeler için malzemeler:
(Sayısı isteğinize kalmış, o nedenle miktar belirtmeyeceğim)
  • Pastırma yaprakları
  • Kaşar peynir tarzı, tuzu az sertçe bir peynir çeşidi
  • Salatalık
  • Çekirdeği çıkarılmış ya da kırmızı biberle doldurulmuş yeşil zeytin
  • Kürdan

photo 2

Yapılışı:

Salatalıkları iyice yıkayıp boydan incecik dilimliyoruz. Peyniri küp şeklinde kesiyoruz. Peyniri önce pastırmaya, sonra salatalık dilimlerine sarıyoruz ve üzerine bir tane yeşil zeytin kondurup kürdanı boydan bastırarak hepsini tutturuyoruz. Salatalığın, pastırmanın kuvvetli tadını mükemmel bir şekilde dengelemesine ve malzemelerin birbirine olan uyumuna misafirleriniz bayılacak. Hemen servis yapmakta fayda var, ama bir saat buzdolabında bekleyebilir eğer gerekiyorsa. Afiyet olsun.

İftar Menüsü:

– İftariyelikler

– Ezogelin Çorbası

– Hünkarbeğendi

– Şehriyeli Pirinç Pilavı

– Zeytinyağlı Taze Fasulye

– Yoğurtlu Semizotu Salatası

– Çoban Salata

– Güllaç

 

 

Ezogelin Çorbası – Lezzetli bir mola

Mis gibi bir tas çorba, mideyi ana yemeğe hazırlayan en güzel başlangıçtır. Öyle şanslıyız ki Türk mutfağımız, çorbalar açısından çok zengin. Dünya mutfaklarından bu özelliğiyle bir çırpıda ayrılıyor bizim mutfağımız ve çeşit çeşit çorbalarıyla içimizi ısıtıp dertlere deva oluyor. Günümüzün herşeyiyle hızlı dünyasında yemek kültürü de hepten hızlandı ne yazık ki. Her öğünü en pratik şekliyle hızla soframıza koyalım derken özümüzün değerlerini kaybetmeyi riske etmemeliyiz. Çorba yapmak ve yemeğe çorbayla başlamak günlük hayatta çok da ihtiyaç duyduğumuz küçük molalardan biri olabilir belki, hem de lezzetli bir mola. Ezogelin çorbası, zengin besin değeri ve lezzeti ile mutfağımızın en güzel örneklerinden. İsminin güzelliği ile beni her daim cezbeden bu çorbanın isim annesi Ezogelin’e de buradan selam olsun.

Resim

Malzemeler:

– 1 su bardağı kırmızı mercimek
– 2 çorba kaşığı pirinç
– 2 çorba kaşığı ince bulgur
– 6 su bardağı sıcak su (yoğunluğu daha az bir çorba istenirse 8 su bardağı sıcak su konmalıdır)
– 1 küçük boy soğan
– 2 çorba kaşığı tereyağı
– 1 çorba kaşığı zeytinyağı
– 1 çorba kaşığı kuru nane
– 1 tatlı kaşığı zerdeçal
– 1 tatlı kaşığı tuz
– 1 tatlı kaşığı karabiber

Yapılışı:

Öncelikle kırmızı mercimeği ayıklayıp sudan geçirelim, düdüklü tencereye alalım. Düdüklü tencereniz yoksa, elbette normal bir tencere de işinizi görür, çorbanın pişmesi biraz daha uzun sürer sadece. Pirinci ve bulguru da ayıklayıp yıkayıp tencereye ekleyelim. Kuru nane, zerdeçal, tuz ve karabiberi tencereye dökelim. Çorbanın yoğunluğunu nasıl arzu ederseniz sıcak su miktarını da kararlaştırıp tencereye suyumuzu katalım. Düdüklü tencerenin ayarına göre ya da normal tencerede pişirme işlemini tamamlayalım. Bu arada bir tavada tereyağını eritip zeytinyağını da ekleyelim. Küp küp kestiğimiz soğanları bu yağ karışımında şeffaflaşana kadar pişirelim. Çorba tenceresine soğanları ekleyelim ve el mikseriyle pütürsüz bir hale gelene kadar karıştıralım. İsteğe göre fazladan kuru nane, pulbiber ve limon suyu ile sıcak olarak servis yapalım. Afiyet olsun.

Peynirli Lokum Poğaça – Babamın doğumgününde…

20140430-104946.jpg

Peynirli lokum poğaça, aile içindeki diğer adıyla “gogok”, rahmetli babamın en çok sevdiği hamur işiydi. “Gogok”, dilleri dönmediği için bu poğaçaya ailenin çocuklarının verdiği isimdi. Vefatından önce, halamın elinden yapılmış gogoklar yiyebildiği en son şeydi babamın. Ben halam kadar güzel görünümlü yapamıyorum ama rahmetli annemin el yazısıyla küçük bir not kağıdına yazılmış tarifi, tarif defterimin yaprakları arasında bulunca birkaç defa denemiştim bu poğaçayı. Babamın 69. yaşgünü olan tam da bugün bu tarifi paylaşmayı uygun gördüm. Yüreğimden süzülen naçizane birkaç satır da eşlik edecek bugün bu tarife:

Babacığım,

Başımı kaldırıp gökyüzünde hala senin gülen gözlerini arıyorsam eğer,

Telefon edip ‘nasılsın?’ dediğimde, ‘sesini duydum, daha iyi oldum kuzum,’ dediğini duymak istiyorsam hâlâ eğer,

Oğullarımın bir gülüşünde, bir bakışında her gün senden izler görüyorsam eğer,

Başım dara düştüğünde ‘şimdi babam olsa bana bir çıkış yolu bulurdu elbet’ diyorsam eğer,

Oğlum, “anne, dedemi özledim, ne zaman gelecek? Onunla oynamak istiyorum,” dediğinde söyleyecek tek kelime bile bulamıyorsam eğer,

Okuduğum her köşe yazarının, aslında senin en beğendiklerin olduğunu fark edip o yazılar hakkında seninle bir daha hiçbir zaman konuşamayacağımı hatırlayınca boğazıma sıkı bir düğüm atılıyorsa eğer,

Her güzel günde bir şeyler hep eksik kalıyorsa eğer,

Hiçliğin, yokluğun, hasretin tanımlarını tekrar yaparken gözlerim dolu dolu oluyorsa eğer,

Kelimelerin yetersiz kaldığını anlayıp ve hatta bunu birebir yaşayıp öylece susup kalıyorsam eğer,

Gün geçtikçe seni çok daha iyi anlıyorsam eğer,

Aksiyonu bol bir film izlediğimde “tam da babamlık filmmiş” diyorsam eğer,

Buradan daha güzel bir yerlerde, mutlu ve huzurlu olduğuna kendimi bu kadar çok inandırmak istiyorsam eğer,

İçimdeki boşluk hissi azalacağına gitgide çoğalıyorsa eğer,

Tahin helvasına senin gibi limon suyu damlatıp yiyorsam eğer,

Seni kaybettiğim topraklara adım atmak her geçen yıl daha da zorlaşıyorsa eğer,

Bil ki seni çok özlediğim içindir! Sensiz kutladığım bir doğumgününde daha diyorum ki; iyi ki doğdun babacığım, iyi ki benim babam oldun! Kabrin nurla dolsun!

“Gogok” için malzemeler:

– 1/2 su bardağı sıvı yağ
– 3 çorba kaşığı erimiş tereyağı
– 1 su bardağı ezilmiş beyaz peynir
– 1 yumurta
– 2 çorba kaşığı yoğurt
– 1/2 çay bardağı süt
– 1 paket kabartma tozu
– bir çorba kaşığı sirke
– kardığı kadar un (3-4 su bardağı)

Yapılışı:

Sıvı malzemeleri, sirke hariç, ve peyniri birbirine karıştıralım. Unu kardıkça ekleyeceğiz; bu yüzden bir su bardağı unu karışıma katıp kabartma tozunu üstüne dökelim ve onun da tam üzerine sirkeyi koyalım. Fıslarcasına bir ses duyacaksınız; tam da duymayı istediğimiz ses bu. Unu yavaş yavaş eklemeye devam ederek hamuru karmaya başlayalım. Sert ama kuru olmayan bir hamur elde edene kadar un eklemeliyiz, unun ölçüsü o anda elinizin sıcaklığından tereyağının ne kadar erimiş olduğuna kadar çeşitli etkenlerle belirleniyor. O nedenle unu yavaş yavaş kararında ve hamuru yoğurdukça eklemenizi tavsiye ediyorum. Hamur istediğimiz gibi sert ama hala şekil verilecek kıvama geldiğinde hafifçe unlanmış bir yüzeyde greyfurt büyüklüğünde toplar yapıp bu topları silindir haline getirelim. Silindirleri üstlerinde bastırıp yassıltalım ve bir parmak kalınlığında, dört parmak eninde bir dikdörtgen elde edelim. Keskin bir bıçakla hamuru iki-üç parmak kalınlıkta dilimleyelim. Resimdeki görünümü yakalamak zorunda değilsiniz elbette. Üzerine yumurta da sürebilirsiniz veya susam yerine çörek otu da serpebilirsiniz. Ya da sade de bırakabilirsiniz. Yağlı kağıt serilmiş tepsiye aralıklarla dizelim ve önceden 350F (ya da 180C) derecede ısıtılmış fırında renkleri dönene kadar 30-35 dakika kontrollü bir şekilde pişirelim. Soğutma telinde ılıtıp servis edelim. Afiyet olsun.

Mozaik Pasta – Kırk yılda bir

Mozaik pasta ile kimilerinin aşk, kimilerinin nefret ilişkisi vardır; bunu baştan kabul edelim. Bu aşk-nefret meridyeninde ben ortalarda bir yerdeyim sanırım. Annemin mozaik pastasını hayal meyal hatırlıyorum. Zannediyorum ki çocukluğumun mutfağında çok popüler bir tatlı değildi. Ama misafir olarak oturduğumuz hemen hemen her sofrada mevcuttu bir zamanlar. Bu yönüyle çocukluğumda bir izi vardır diyebilirim. Benim çocuklarımın ise en sevdiği tatlılardan biri mozaik pasta, ama itiraf ediyorum, sıklıkla yapmaktan da çekindiğim bir tatlı. “Kırk yılda bir” kategorisinde yerini almasının birkaç nedeni var. İlki ana malzemelerden biri olan bisküvinin hazır oluşu. Eee ne var bunda, değil mi? Çok şey var, şöyle ki: Bisküviler, içerdikleri koruyucu, margarin ve katkı maddeleriyle çok sık tüketilmesinde fayda olmayan besinler. Bir diğer neden ise bu tatlının tam bir çikolata bombası olması. “Kendi vereceği tarifi neden daha en baştan bu kadar kötülüyor acaba” diye düşünüyorsunuz şu anda, biliyorum. Arada sırada yapılacak tatlılar listesinde olması gereken bu tatlıyı size dürüstçe anlatabilmek niyetim sadece. Zaten ne geldiyse başıma dürüstlükten gelmedi mi bu hayatta? Olsun varsın. Siz bu tatlıyı yapın bir ara, şöyle güzel demlenmiş çayınızı da alın yanına, kırk yılda bir değil mi sonuçta?

20140404-225624.jpg

Malzemeler:

– 2 su bardağı süt
– yarım su bardağı pudra şekeri
– 3 çorba kaşığı kakao
– 2 çorba kaşığı buğday nişastası
– 1 su bardağı parçalanmış bitter çikolata
– yarım su bardağı şam fıstığı içi
– bir büyük paket petibor bisküvi

Yapılışı:
Tencerede pudra şekerini, kakao ve nişastayı karıştıralım, sütü yavaş yavaş ekleyerek karıştıralım. Ocağı yakalım, karıştırmayı hiç bırakmadan puding gibi pişirelim. Pudingin ısısı artarken çikolataları ekleyip tamamen erimesini sağlayalım. Derince bir karıştırma kabında bisküvileri çok küçük olmayacak şekilde kıralım. Şam fıstıklarını ekleyip karıştıralım. Üzerlerine hazırladığımız çikolatalı pudingi döküp iyice karıştıralım. Donmaya dayanıklı dikdörtgen bir kaba alüminyum folyo serip kabın şeklini alacak şekilde bastıralım, kabın üzerini kapatacak şekilde kenarlarından folyoyu sarkıtalım. Aluminyum folyonun üzerine pastamızı dökelim, kenardan sarkan folyoyu da üzerine kapatalım. Oda sıcaklığına inince buzluğa kaldıralım. En az üç saat dondurup düz bir tabağa pastamızı ters çevirerek alalım ve dilimleyerek servis yapalım. Afiyet olsun.

>

Ton Balıklı Fasulyeli Karalahana Salatası – Hem nalına, hem mıhına

Bizim buralarda “kale” (“keyl” okunur) diye bilinen ve faydası saymakla bitmeyen kıvırcık karalahana yapraklarını mutfakta nasıl olur da vitaminini öldürmeden kullanabilirim diye epey bir kafa yordum. Sonunda birbirine karıştırdığım birkaç tariften bir tarif oluşturarak damak tadıma en uygun salatayı (çiğ tüketip vitaminini kaybetmemek adına) buldum. Bu salatanın baskın tadı ne karalahana, ne de ton balığı. Sürprizli bir şekilde bu tat, limon. Çünkü bir limonun hem kabuğunu, hem de suyunu kullanıyoruz. Limonun balıkla uyumu malum, amaesas püf noktası limonla hazırladığımız sosla karalahanayı “terbiye” etmemiz tabiri caiz ise. Sosla ovaladığımız karalahana yaprakları friksiyonla kekremsi tadından tam kıvamında sıyrılmış oluyorlar. Balıktan biraz daha bahsedecek olursak: ton balığının her konservesini tüketmenizi tavsiye etmem. Alacağınız markanın en azından doğal deniz/okyanus ortamında avlanmış ton balığından konserve edildiğinden emin olun. Beyaz ton balığının, pembe ton balığından lezzet olarak da farklı olduğunu siz de hissedeceksiniz. Bu zengin salatanın son ana malzemesi olan kuru fasulye sağlayacağı tokluk hissinin yanı sıra diğer malzemelerle olan uyumuyla sizi hayli şaşırtacak. Malzemelerinin farklı yiyecek gruplarından oluşuyla adeta kollektif bir lezzet şöleni olan bu salata, insana “hem nalına, hem mıhına” dedirtecek türden:) Karalahana Salatasi

Malzemeler:

– 4-5 yaprak kıvırcık karalahana

– bir küçük kuru soğan

– bir su bardağı haşlanmış kuru fasulye

– bir teneke (yaklaşık 150 gr) konserve ton balığı

– bir orta boy limon

– 1 çorba kaşığı mayonez

– 3 çorba kaşığı sızma zeytinyağı

– tuz ve karabiber

Yapılışı:

Öncelikle soğanı küp küp doğruyalım, salatamızda her çatalda soğanın baskın tat olmaması için küçük doğramanızı tavsiye ederim. Soğanın üzerine bir tatlı kaşığı kadar tuz serpip elimizle olalım acı tadını alabilmek için, bir kenarda beklesin. Limonun kabuğunu rendeleyelim, üzerine limonun suyunu sıkıp ekleyelim. Mayonezi ve zeytinyağını da ekleyip bir çatalla çırpalım. Arzumuza göre tuz ve karabiberini de ekleyelim, özdeşleşmesi için beklemeye alalım. Bu arada karalahana yapraklarını yıkayıp damarlarını, en sert yerlerini kesip alalım, yaprakları boydan ikiye bölüp ince ince keselim, ayırdığımız sert damarlarını da incecik kesebilirsiniz. Karalahanaların üzerine hazırladığımız sosun yarısını birkaç kere çırpıp dökelim ve iyice karıştıralım. Elimizle birkaç dakika hafifçe ovalayalım ve 15 dakika bekletelim. Bu arada soğanları sudan geçirip süzelim. Salata kabımıza alalım, üzerine önceden haşladığımız kuru fasulyeyi ekleyelim. Ton balığını konserve tenekesinden çıkarıp çatal yardımıyla didikleyelim, salata kabımıza ekleyelim. Üzerlerine sosun kalan yarısını dökelim ve karıştıralım. Karalahanayı birkaç dakika daha ovup salata kabımıza alalım ve diğer malzemelerle çok iyi karıştıralım. Bekletmeden servis yapalım. Afiyet olsun.

Sucuk İçi Köfte – “Comfort food” mu dediniz?

Sucuk aromalı bir köfteye sanmıyorum ki hayır diyen olsun. Sucuk yapımında kullanılan baharatların kokularıyla zenginleşen bu köfte, bana küçüklüğümde annemin evde yaptığı sucukların hazırlık aşamasını çağrıştırıyor. Ev yapımı sucuğun ne yazık ki nasıl yapıldığını hatırlamıyorum ama kokusu aynen bu köfte gibiydi. Önceden yapıp şekillendirip dondurabilirsiniz ve ihtiyaç anında buzunu çözdürmeye gerek olmadan kızgın tavada pişirebilirsiniz. Yanına zevkinize göre patates kızartması, pilav ya da makarna çok güzel yakışır. Ve alın size Amerikalılar’ın “comfort food” dediği, tam anlamıyla kendinizi iyi hissetmek için yediğimiz yemeklere bizim diyarlardan bir örnek.

20140323-214925.jpg

Malzemeler:

– 500 gr kıyma
– orta boy bir kuru soğan
– 5 diş sarımsak
– bir çay kaşığı kırmızı biber
– bir çay kaşığı yenibahar
– bir çay kaşığı kimyon
– bir çay kaşığı karabiber
– iki çay kaşığı tuz

Yapılışı:

Soğanı rendeleyip sarımsakları ezin ve bütün malzemeyi karıştırıp iyice yoğurun. Köfte harcını bir gece üzeri kapalı olarak buzdolabında dinlendirin. Ertesi gün harcı tekrar yoğurup avucunuzda küçük topları oluşturun, hafifçe bastırarak yassı bir şekil verin. Kızgın tavada ya da ızgarada kızartın. Afiyet olsun.

Not: Ne yaptıysam bu tabağın yakışıklı bir resmini çekemedim, bu nedenle bu fotoğrafla idare etmek durumundayım. Bu aceleye gelen resimde, tabağı gören çocukların da payı var desem yalan olmaz:)

Muzlu Puding – En doğalını evde yapmak varken

Siz de benim gibi hazır toz karışımlardan puding yapmayı sevmiyorsanız ve özellikle çocuklarınıza mümkün olduğu kadar ev yapımı besinler yedirmeyi tercih ediyorsanız, bu tarif tam size göre diyebilirim. Hani bazı tarifler vardır, “neden daha önce denememişim” dedirtir insana, bu da o tip tariflerden işte. Çabucak ve kolayca ortaya çıkan bu pudingi denediğinizde bana hak vereceksiniz. Doğallığı kadar lezzetiyle de içinize sinecek bu pudinge özellikle evin küçük üyeleri bayılacak.

20140309-220305.jpg
Malzemeler:
6 kişilik
– 2 su bardağı yağlı süt
– 1/2 su bardağı toz şeker
– 1/4 su bardağı buğday nişastası
– 4 yumurta sarısı
– 2 orta boy muz
– 1 çay kaşığı sıvı vanilya özü
– 1 çorba kaşığı tereyağı (şart değil)
– istenirse servis sayısı kadar petibör bisküvi

Yapılışı:
Yumurta sarılarını, şekeri ve nişastayı çırpalım. Sütü ekleyelim, tencereyi ocağa koyalım. Topaklanırsa sorun değil, el blendırı (ya da mikser) bize o konuda yardımcı olacak. Bir tam, bir yarım muzu bir tabakta ezelim ve muzun kararmasına izin vermeden tencereye hemen ekleyelim. Çırpıcı ile pudingimizi karıştırmaya devam edelim. Biraz koyulaşmaya başlayınca el blendırı (ya da mikser) ile hafif hafif karıştıralım ve pürüzsüz bir hale getirelim. Kaynayıp tamamen koyulaşınca vanilyayı ekleyip, pudingi karıştırıp ocağı kapatalım. Servis kaselerinin dibine isterseniz birer petibör bisküvi, üzerine de yarım kalan muzu dilimleyip koyalım ya da sadece muz koyabilirsiniz. Pudingi kaselere bölüştürelim. Oda sıcaklığına inince buzdolabına kaldıralım, en az 4 saat bekletelim. Afiyet olsun.